JİNEKOLOJİ

Rahim Ağzı Kanseri Aşısı ve HPV Tiplemesi
Rahim Ağzı Kanseri Aşısı ve HPV Tiplemesi

HPV'nin (Human Papilloma Virüsü) neden olduğu rahim ağzı kanseri, dünyada kadınlar arasında meme kanserinden sonra en sık görülen 2. kanser türüdür.

Rahim ağzı kanseri rahim ağzı anormal hücre çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanserlerinin neredeyse tümü Human Papillomavirüs (HPV) adı verilen bir virüsün belirli tiplerinden kaynaklanır.

Rahim ağzı kanserini erken tespit edebilmek için rahim ağzındaki hücrelerin incelenmesine Smear denir. Bu muayeneye ideal başlama yaşı 25'tir ve her yıl yapılmalıdır. Smear sonucunda şüpheli bir lezyon gözlenirse, alınan Smear materyali üzerinde HPV tiplemesi yapılarak yüksek riskli HPV virüsü olup olmadığına bakılır, yüksek riskli virüs olması durumunda daha ileri tetkikler istenir ve rahim ağzı kanseri riski ölçülerek gerekli tedaviye başlanır.

HPV farketmeden bulaşabilir. Çoğunlukla cinsel ilişki ile bulaşmasına rağmen, temas da yeterli olabilir. Prezervatif HPV'ye karşı tam koruma sağlamaz. HPV rahim ağzı kanserinin dışında genital siğillere, kanser öncesi oluşumlara, vulva ve vajina kanserine neden olabilir.

Ne yazık ki, rahim ağzı kanseri ileri evreye ulaşıncaya kadar herhangi bir belirti göstermeyebilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) güncel olarak tüm dünyada 2 milyondan fazla kadında rahim ağzı kanseri olduğunu tahmin etmektedir. Her yıl 490,000 yeni rahim ağzı kanseri olgusuna tanı koyulur. Bu, günde 1.300'den fazla yeni olgu demektir. Rahim ağzı kanseri tedavi edilse dahi doğurganlığı engelleyebilir.

Rahim ağzı kanseri'ne neden olan HPV'ye karşı aşı ile korunmak mümkün... Rahim ağzı kanseri aşısı olarak bilinen HPV aşıları, HPV ile ilgili hastalıkların önemli bir bölümüne karşı daha bu hastalıklar oluşmadan büyük oranda koruma sağlar. HPV aşıları güvenlidir, canlı virüs içermezler, bu nedenle hastalığa neden olması mümkün değildir.

HPV aşıları Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere Türkiye ve dünyada önde gelen birçok kurum tarafından önerilmektedir. Aşılar 9 yaşından itibaren kızlara ve her yaştan kadınlara, 3 doz olarak, 6 aylık süre içinde koldan uygulanmaktadır.

Dünyadaki milyonlarca kadın gibi geç olmadan siz de aşılanın...

Genital Siğil (Kondilom) Tedavisi
Genital Siğil (Kondilom) Tedavisi

Genital siğiller (kondilom) ya da tıp dilinde Condylomata acuminate, cinsel yolla bulaşan ve çok sık görülen HPV (human papillomavirus) enfeksiyonu sonucunda oluşur. HPV ile temas eden kişilerin büyük çoğunluğunda enfeksiyon, vücudun kendi bağışıklık sistemi sayesinde yok olur.

Genital siğiller bulaşıcıdır ve enfekte olan bir kişiden cinsel temas yoluyla geçer. Enfekte bir kişi ile cinsel temasta bulunan kişilerin yaklaşık 2/3'sinde temastan sonraki 3 ay içinde genital siğiller oluşur. Genital HPV aynı zamanda rahim ağzı kanserinin de en önemli sebeplerinden biridir.

Rahim ağzındaki HPV'ye bağlı değişimlerin kansere dönüşmesini erken evrede farketmek için düzenli smear testi yapılması çok önemlidir. HPV aşısı olunsa bile düzenli olarak smear testi yaptırmaya ve cinsel ilişki sırasında korunmaya devam edilmelidir.

Genital siğiller genellikle muayene esnasında teşhis edilirler. Genital siğiller tedavi edilmezlerse bazen kendiliğinden geçebilirler. Ancak çoğunlukla aynı şekilde kalırlar veya büyüyüp çoğalabilirler. Tedavi genellikle çeşitli yöntemlerle bu siğillerin yok edilmesi şeklindedir.

Genital siğilleri eczanelerde satılan ilaçları kullanarak kendi kendinize tedavi etmeye çalışmayın. Genital bölge pek çok ürüne karşı çok hassastır ve bu ürünler cildinize zarar verebilir.

Genital siğiller merkezimizde şu yöntemlerle tedavi edilir:

1. Lazer ile siğillerin buharlaştırılması

2. Kriyoterapi (cryotherapy); likid nitrojen ile siğilin dondurulması

3. Elektrokoterizasyon; siğilin elektrik akımı uygulanarak yakılması (koterize edilmesi)

Bu yöntemlerin başarı oranı %80-90 arasındadır.

Lazerle tedavi aynı başarı oranına sahip olmasına rağmen diğer yöntemlere göre daha acısızdır ve çoğu durumda lokal anestezi gerektirmez. Özellikle çok sayıdaki ve büyük siğillerde etkili bir yöntem olan lazer tedavisinde iz kalma ihtimali oldukça düşüktür ve iyileşme süresi kısadır.

Vajinal Akıntı ve Enfeksiyon Hastalıkları (Vajinit)
Vajinal Akıntı ve Enfeksiyon Hastalıkları (Vajinit)

Hemen hemen her yaşta kadında görülebilen vajinitin en önemli belirtileri şiddetli kaşıntı, akıntı, kötü koku, cinsel ilişki sırasında ve bazen idrar yaparken ağrıdır.

Az miktarda berrak veya bulanık beyaz sıvı akışı kadının vajinasında normal bir durumdur. Bu sıvı vajina dokusunu ıslak ve sağlıklı tutar. Normal durumlarda vajinada bakteriler ve mantarlar gibi çeşitli organizmaları denge içinde bulunur ve normal işlev görür. Ancak antibiyotikler, hormonal dengedeki değişiklikler, gebelik, vajinal duşlar, menopoz gibi bazı faktörler vajinanın normal dengesini bozabilir.

En çok görülen akıntı nedenleri:
Gardnerella vaginiti
Mantar enfeksiyonları
Trikomonas enfeksiyonları
Atrofik Vajinit
Bakteriel vaginosis (non-spesifik vajinit)

Gardnerelle vajiniti "Gardnerella vaginalis" denen mikrobun vajina içerisinde aşırı çoğalması ile oluşur. Belirtilerin başında bol miktarda beyaz - gri hafif sarımsı vajinal akıntı ve akıntının kötü kokmasıdır. Koku özellikle cinsel ilişki esnasında ve adet günlerinde çoğalır.

Bir diğer akıntı nedeni vajinada mantar enfeksiyonudur. En önemli belirtileri belirgin kaşıntı ve tahriş edici bir akıntıdır. Vajinadaki mantar enfeksiyonuyla birlikte genellikle dış genital organlarda da enfeksiyon görülür. Hastalık bazı durumlarda üretra denilen idrar kanalını da etkileyerek idrar yaparken ağrıya neden olabilir. Sıkça görülen diğer belirtiler arasında cinsel ilişkide yanma ve ağrı da yer alıyor. Mantar enfeksiyonunda görülen vajinal akıntı beyaz süt kesiği biçimdedir ve vajina duvarına yapışır. Hastalık genellikle Candida adı verilen mikroskobik mantarın vajina içerisinde aşırı çoğalması sonucunda gelişir. Candida enfeksiyonları en çok antibiyotik kullanımı sonrasında, gebelikte ve şeker hastalarında görülür. Bunların dışında vücut direncinin düştüğü durumlarda, kanser tedavisi esnasında ve AIDS hastalarında daha çok meydana gelir.

Atrofik vajinit, akıntı ve vajinal tahrişe neden olmasına rağmen enfeksiyon sonucunda oluşmaz. En çok emzirme esnasında ve menopozdan sonra kadın hormon düzeylerinin düştüğü durumlarda vajinada kurulukla meydana gelebilir. Belirtiler kuruluk ve yanmadır.

Vajinitten korunma yöntemleri

Mantar nemli ortamlarda geliştiğinden genital bölgenin kuru tutulmasına dikkat etmek gerekir. Islak mayoyla oturmamak, pamuklu iç çamaşırı giymek, giyinmeden evvel genital bölgenin iyice kurutulması gibi önlemler alınabilir. Tuvalet temizliğinde bağırsakta bulunan bakteri ve mantarların vajinaya geçmemesi için önden arkaya doğru silinmeli. Alerjik vajinite yol açtıklarından kokulu, parfümlü tuvalet kağıdından, kokulu ve renkli sabundan, deodoranttan uzak durmak gerekir. Köpüklü banyo, hijyenik kadın spreyleri kullanılmamalı. Vajinal duş yapılmamalı.

Vajinit tedavisi nasıl uygulanır?

Vajinit tedavisi hastalığa açan faktöre göre uygulanır. Tedavi ağızdan alınan hap veya vajinaya uygulanan bir krem, tablet veya jel şeklinde olabileceği gibi bazı vakalarda eşin de tedavi olması gerekir. Tedavinin tamamlanabilmesi için belirtiler kaybolsa bile ilaçların alınmasına devam edilmeli. İlaçlar konusunda mutlaka doktorun talimatına uyulmalı çünkü belirtinin kaybolması enfeksiyonun tedavi edildiği anlamına gelmez. Ayrıca belirtilerin yeniden başlamasına ve bu kez başka tedavilerin uygulanmasına neden olabilir. Bakteriyel vajinitin tedavisinde antibiyotik önerilir. Cinsel yolla geçen vajinitte eşin de tedavi edilmesi gerekir. Sıkı ve nem tutan iç çamaşır kullanmak gerekir. Mantar enfeksiyonu tedavisinde antimantar ilaç kullanılır. Tedavi sırasında cinsel ilişkiye girilmesi önerilmez.

Yumurtalık Kisti
Yumurtalık Kisti

Yumurtalık organı doku olarak çok değişik türde hücreleri bünyesinde barındırır. Kişinin embryonik döneminden başlayarak var olan ve değişim gösteren hücrelerde dahil olmak üzere birçok hormonun etkisi altında olan hücre türleri, yumurtalıkları diğer organlardan farklı kılar. Bu değişik türde hücreler çeşitli faktörlerin etkisi ile büyüyebilir ve kistleşebilirler.

Kistler içerdikleri hücre türüne bağlı olarak hormon ya da benzeri maddeler salgılayabilirler. Over yani yumurtalık kistleri kabaca habis ve selim basliklari altinda incelenebilirler. En sık görülen iyi huylu over kistleridir.

Yumurtalıklar diğer organlara göre belirti verme açısından daha fakirdirler. Çoğu kez bir şikayet yaratmazlar ve rutin kontroller esnasında fark edilirler. En sık verdikleri belirti adet düzensizlikleri, karında şişlik, karın ağısı, sindirim sitemi bozuklukları, idrar yolu şikayetleri gibi özgün olmayan belirtilerdir. Ağrı over kistlerinde nadir olarak görülür. Eğer ağrı varsa bu kitlenin iltihaplandığını ya da endometriozis olabileceğini gösterir. Nadiren kistlerin kendi etrafında dönmesi (torsiyon) ya da patlaması (rüptür) şidetli ağrı ve akut karın tablosuna yol açabilir.Kistler mesaneye baskı yaparak sık idrara çıkma, rektuma bası yaparak da kabızlığa yada dışkı yaparken ağrıya neden olabilirler.Zaman zaman da iştahsızlık, kilo kaybı, hafifi bulantı gibi sindirim sistemi yakınmaları olabilir.

Genelde rutin muayene ya da başka bir sebepten dolayı yapılan muayene ve ultrasonografide saptanırlar. Muayenede hastanın yaşı, kitlenin büyüklüğü, şekli, saf kist ya da solid yapıda oluşu, etrafa yapışık olup olmadığı, hassasiyet olup olmadığı önemlidir. Ultrasonografide saf kist görünümünde olan ve 5-6 santimden küçük çapta olan kistlerin iyi huylu ve fonksiyonel olma olasılığı yüksektir.Ayrıca tanıda hastanın ve kitlenin durumuna göre tomografi, manyetik rezonan hormon tetkikleri ve kanda tümör belirteçleri incelenir ve tedavi için bir karara varılır.

Basit kitlerin pek çoğu laparoskopi ile çıkartılabilir. L/S esnasında over bırakılarak sadece kist de alınabilir:

Doğum Kontrol Yöntemleri
Doğum Kontrol Yöntemleri

En iyi ya da en uygun doğum kontrol yöntemi nedir sorusu cevabı kolay olmayan bir sorudur. Çünkü her yöntem her kişiye uygun olmayabilir. Doğum kontrol yöntemi seçiminde kişinin yaşı, doğum yapıp yapmadığı, adet düzeni, alışkanlıkları, cinsel yaşantısı gibi pekçok faktör rol oynar. Bu nedenle " sizce en uygun doğum kontrol yöntemi nedir? " sorusu yanlış bir sorudur. Doğru soru " benim için en uygun doğum kontrol yöntemi nedir? " olmalıdır. Bu soruya en doğru ve gerçekçi cevabı ise ancak partneriniz, doktorunuz ve siz bir araya gelerek bulabilirsiniz.

Doğum kontrol yöntemleri geri dönebilen ya da kalıcı yöntemler olarak ikiye ayrılır. Kalıcı yöntemler kadında ve erkekte tüplerin bağlanmasıdır. Bu yöntemler kalıcı olarak adlandırılmakla birlikte günümüzde cerrahi alanındaki gelişmelerle birlikte düşük bir ihtimalle de olsa geri döndürülebilmektedir.

Doğum Kontrol Hapları - Oral Kontraseptifler

Yumurtlama (ovulasyon) sürecinin geçici olarak durdurulmasını sağlayan haplardır. En yaygın kullanılan doğum kontrol hapları östrojen ve progesteron hormonunun ikisini birden içeren kombine haplardır.

Düzenli olarak kullanıldıklarında doğum kontrol haplarının koruyuculuk oranları çok yüksektir. Kullanım şeması '3 hafta kullan, 1hafta bırak', veya '21 gün kullan, 7 gün ara ver' şeklinde özetlenebilir. İlk kez başlayacak olanların ilk hapı adet başlangıcının tercihen birinci günü, en geç beşinci günü almaları gerekir.

-Hergün belli bir saatte bir tablet tok karnına alınır.
-Kutuda 21 tablet bulunur.
-İçinde bulunan 21 tabletin bitiminden sonra bir hafta ilaç alınmaz.
-Bu bir haftalık dönemde adet görülür.

Doğum kontrol haplarına düşük ve kürtajdan hemen sonra başlanabilir. Ancak kombine doğum kontrol hapları (hem progesteron hem östrojen içerenler) anne sütünü bozabileceklerinden doğumdan hemen sonra ve emzirme döneminde uygulanmaları uygun değildir. Emzirme döneminde kullanılabilecek, sadece progesteron içeren haplar tercih edilebilir. Emzirmeyi düşünmeyenlerde ise doğumdan 6 hafta sonra başlanabilir. Daha önce başlandığında damarsal problemler oluşabileceğinden lohusalık döneminde kullanılması önerilmemektedir.

Şu durumlarda doğum kontrol hapı kullanımı sakıncalıdır;

-Nedeni belirlenmemiş kanaması olanlarda,
-Tromboflebit (damar iltihabı) öyküsü olanlarda,
-Damar tıkanıklığı olan ya da öyküsü olanlarda,
-35 yaş ve üzeri olan ve sigara içen kadınlarda,
-Karaciğer hastalığı olanlarda.

Migren öyküsü,çeşitli kalp hastalıkları, nedeni bilinmeyen başağrıları, hipertansiyon, diabet gibi hastalığı olanlarda ise ileri incelemeler yapıldıktan sonra doktor kontrolü altında kullanılabilir.

Daha önce doğum yapmamış, yeni evli olan ve korunma isteyen, belli bir süre çocuk istemeyen kadın için en uygun seçenektir.

Doğum kontrol haplarının, etkin doğum kontrolü olmasının dışında bazı avantajları ve yararları da tespit edilmiştir. Bunlar:

-Adet kanamasının miktarını azaltarak gereksiz kan kaybını önlerler.
-Adet sancısı, doğum kontrol hapı kullananlarda daha az sıklıkla görülür.
-Adetin düzenli olmasını sağlarlar.
-Uzun süreli kullanan kadınlarda rahim iç tabakası kanseri ve yumurtalık kanseri çok daha az görülür.
-Yumurtalık kistleri ve memenin iyi huylu hastalıkları daha az görülür.
-Kalın bağırsak kanserinden de koruyucu etkisi olduğuna dair çalışmalar vardır.

Spiral

Rahim içi araç (RİA) ya da spiral tüm dünyada en fazla tercih edilen geri dönebilen doğum kontrol yöntemidir. Uzun süreli, geri dönebilir yöntemler içinde maliyeti en düşük olan yöntemdir.

Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Tıp Birliği (AMA) ve Amerikan Jinekolog ve Obstetrisyenler Birliği (ACOG) RİA'yı en güvenli ve etkili doğum kontrol yöntemlerinden biri olarak kabul etmektedir.

Rahim içi araç geri dönebilir doğum kontrolü sağlayan ve ana yapısı kıvrılabilir polietilen olan küçük bir araçtır. Yapısı T harfine benzer. Spiralin alt ucunda genellikle bir halkaya da topuz bulunur. Bu bölüme "spiralin ipi" bağlıdır. Bu ip bakterilerin yukarıya doğru tırmanmasına izin vermeyecek materyalden üretilmiştir. Bu ip pamuk ya da bazı doğal materyalden üretilmiş iplikler gibi sıvı çekerek şişmez. İpin görevi RİA çıkartılacağı zaman kolaylık sağlamaktır. Bunun yanısıra kontrollerde ipin uzunluk ve durumu RİA'nın yerinden kayıp kaymadığının anlaşılmasında yardımcı olur.

Hormonlu Spiral

Hormonlu Spiral rahim içine yerleştirilen ve az miktarda hormon salgılayarak hamile kalınmasını önleyen bir doğum kontrol yöntemidir. Güvenilirliği %99'ın üzerindedir. Günlük rutininiz içinde birşey yapmanızı gerektirmediğinden, kullanımı çok kolaydır. İstenildiği zaman doktor tarafından çıkarılır ve hemen hamile kalınabilir. Ayrıca adet kanamalarının nedeni bilinmeyen bir şekilde uzun sürmesi ve şiddetli meydana gelmesi durumunda da, hormonlu spiral kanama süresini ve miktarını azaltabilir.

Laparoskopi ve Single Port (Tek Kesi) Laparoskopi
Laparoskopi ve Single Port (Tek Kesi) Laparoskopi

Laparoskopi genel anestezi altında yapılan ve göbek deliğinden ince bir teleskopun karın içine sokularak karın içi organlarının görüntülenmesi prensibine dayanan bir ameliyattır.

Laparoskopi 1980li yılların ortalarına kadar genelde tanısal amaçlı uygulanan bir işlem olmasına rağmen teknolojik gelişmelere paralel olarak son zamanlarda giderek artan bir sıklıkta tedavi amaçlı (cerrahi laparoskopi) uygulanmaya başlamıştır.

Laparoskopi ile karın alt bölgesinde açılan 3 - 5 mmlik deliklerden içeri sokulan aletler ile her türlü jinekolojik cerrahi girişimi yapma olanağı vardır. Yumurtalık kistleri, dış gebelikler, myomlar, gebe kalabilirliği artıran tüp cerrahisi ve endometriozis laparoskopik olarak kolayca tedavi edilebilmektedir. Deneyimli ellerde laparoskopi karın açılarak yapılan ameliyatlar ile benzer sonuçlar vermektedir.

Laparoskopinin en önemli avantajları ise hastanede yatış gerektirmemesi, ameliyat sonrası çok daha az ağrı kesiciye gereksinim göstermesi ve işe dönüş süresinin hızlanmasıdır. Çoğu hasta 3 - 4 gün içinde normal yaşamlarına dönebilmektedir. Laparoskopinin bir diğer üstünlüğü ise karın kesisine bağlı komplikasyonlardan (enfeksiyon, yara açılması ve fıtık) sakınılmasıdır. Gelecekte jinekolojik ameliyatların neredeyse tamamının laparoskopi ile yapılacağı kaçınılmazdır.

Single Port (Tek giriş) laparoskopi ile bu avantajlar artmaktadır. Karın bölgesinde yapılan kesi sayısının azalması ile hem ameliyat izi kalmamakta, hem de laparoskopinin diğer avantajları da artmaktadır. Böylece tek giriş laparoskopi sonrasında hastalar daha az ağrı duymakta, enfeksiyon, fıtık gibi komplikasyonlar daha az görülmekte ve hastaların normal yaşantılarına dönme süresi azalmakta.

Laparoskopik ameliyatlar iki nedenle uygulanır. Biri tanı amaçlı, diğeri tedavi amaçlıdır. Tanı amaçlı ameliyatlarda gözlem yapılırken, tedavi amaçlı ameliyatlar ise cerrahi müdahalenin gerektiği durumlarda yapılır. Tanı veya tedavi amaçlı laparoskopik ameliyatların en çok uygulandığı durumlar şunlardır:

Endometriozis: Laparoskopik ameliyatların en çok uygulandığı alandır. Çikolata kistlerinin durumu bu yöntemle hem saptanır hem de alınıp alınmamasına karar verirlir. Yöntem sayesinde yumurtalık alınmadan kistler çıkarılabilir.

Polikistik Over Sendromu: Hastalığın teşhis ve tedavisinde laparoskopik ameliyat uygulanır.

Yapışıklıklar: Önceden geçirilmiş ameliyatlar ya da enfeksiyonlardan kaynaklanan yapışıklıkların tedavisinde laparoskopik ameliyatlar tercih edilir.

İnfertilite: Kısırlık tanı veya tedavisinde laparoskopik girişimler kullanılır. Tüplerin durumu, yapışıklıkların olup olmadığı gibi durumlar bu yöntemle saptanabilir.

Dış gebelik: Tedavi aşamasında laparoskopik ameliyat yöntemi kullanılabilir.

Yumurtalık kistleri: Yumurtalıklarda oluşan kistlerin büyük bir bölümü laparoskopik ameliyatlarla alınabilir. Yöntemin en önemli avantajı yumurtalığın alınmaması.

Miyom ameliyatları: Pek çok miyom ameliyatı bu yöntemle yapılabiliyor.

Rahim ameliyatları: Rahmin ve yumurtalıkların alınması(histerektomi)

Menopoz
Menopoz

Menopoz, kelime anlamı olarak son olarak görülen adet kanamasını ifade eder. Görülen bir adet kanamasından itibaren bir yıl süreyle adet görülmemesi halinde görülen o bir yıl önceki adet son adet kanaması olarak kabul edilir. Ancak bu son adet kanamasını daima kesin olarak belirlemek kolay olmaz. Tariften de anlaşılabileceği gibi menopoz bir dönem değil, sadece görülen son adet kanamasıdır. Genellikle halk arasında menopoz deyimi bir dönem gibi ifade edilmektedir. Gerçekte dönem olarak doğru terim klimakterium'dur.

Klimakterium dönemi uzunca bir süreyi kapsar, bu dönemde premenopoz (menopoz öncesi), menopoz ve postmenopoz (menopoz sonrası) gibi 3 ana devre vardır. Bu 3 dönemin de sınırlarını kesin olarak belirlemek mümkün olmaz.

Menopoz terimini kısaca açıkladıktan sonra, biyolojik açıdan ne olduğunu ifade etmek gerekirse, kısaca yumurtalıkların faaliyetinin sonlanmasıdır diyebiliriz. Menopoz sonrası dönemde yumurta hücreleri tükendiğinden östrojen ve progesteron hormonları da salgılanamazlar. Bu hormonlardan özellikle östrojen hormonu eksikliği kadınlarda görülen, bilinen menopoz semptomlarına yol açarlar. Ancak ateş basması, terleme, unutkanlık, uykusuzluk, hayattan kopma, sinirlilik hali gibi olaylar erken dönemde görülen bulgulardır. Bu erken dönemde görülen şikayetler kadın yaşamını zorlaştıracak boyutlardadır. Bunun yanında bu postmenopozal şikayetler sadece menopoza giren kadını değil, çevresini de etkileyecek boyutlardadır. Yani menopoz ailesel ve toplumsal sorunlara da yol açabilen önemli bir biyolojik dönemdir.

Postmenopozal dönemde ortaya çıkan sorunların en önemli boyutunu, sonraki yıllarda görülen sorunlar oluşturmaktadır. Menopozu takiben 10-15 yıl kadar sonra, geç dönemde ortaya çıkan iki önemli sorun, kalp-damar hastalıkları ve kemiklerde görülen zayıflamadır. Kalp-damar hastalıkları arasında kalp krizleri ve beyin kanaması gibi önemli sağlık problemleri söz konusudur. Kemiklerdeki zayıflama sonucunda da kırıklar ve buna bağlı sakatlık veya ölüm gibi ciddi sağlık sorunları görülmektedir. Bu sorunlardan da önemli ölçüde sorumlu olan östrojen hormonunun eksikliğidir. Bir başka ifade ile östrojen hormonu kadını ciddi sağlık sorunlarından koruyan önemli bir hormondur. Ancak menopoz sonrasında östrojen üretimi olmadığından kadın bu koruyucu etkiden yoksun kalmaktadır.

Yukardaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi postmenopozal sağlık sorunlarına yol açan önemli etkenlerin başında östrojen hormonunun eksikliği gelmektedir.

Menopoz olgusunun son derece güncel olmasına yol açan en önemli faktörlerden biri de insan ömrünün uzamasıdır. 1900lü yılların başında ortalama insan ömrü yaklaşık olarak 50 yıldı. Halbuki artık bu süre 80 yıla kadar uzamıştır. Bir başka ifade ile, bir kadın yaşamının 1/3 kısmını menopoz sonrasında sürdürmektedir.

İşte bu nedenlerle postmenopozal dönemde görülen önemli sorunlar ve bunların önlenmesi ve tedavisi için yapılan çalışmalar hızla sürmektedir.

Postmenopozal dönem kadın için sağlık kontrollerinin aksatılmadan yapılması gereken bir dönemdir. Ancak bu yolla ortaya çıkan sorunların önlenmesi ve tedavisi mümkün olabilir.